Yemek kültürü için, doğal bir içgüdü olan açlık halinin bir zevke dönüşmesi diyebiliriz. İlk olarak besinleri pişirmek fikri nasıl ortaya çıktı, kimin aklına geldi bilemesek de tahminler genellikle kazara ateşe düşen bir eti ya da sebzeyi yiyen insanoğlunun aradaki lezzet değişiminin farkına varmasıyla olduğu şeklinde… Tarımın gelişmesi, refah seviyelerinin artması gibi süreçlerle yemek kültürü de kendisini geliştirerek zenginleşmiş. Doğa koşullarına bağlı imkânlar ve göçlerle, savaşlarla taşınan tarifler değişerek bugününün mutfaklarını oluşturmuş.
Dünyaca ünlü mutfakların en önemli özelliklerinden birisi tariflerini bugüne aktarılabilmiş olmaları. Tarifler değişikliklere uğrasa da, özünde hangi yemek tarifi olduğunu biliyoruz. Bizde ise yemek kültürü biraz daha usta çırak ilişkisi ile yürümüş. Eski ustaları kitaplar ya da yemeklerinden çok eski kayıtlarda farklı sebeplerle geçen isimlerinden tanıyoruz. Yine bu kayıtlar sayesinde mutfaklarda hangi uzmanlıklar olduğunu bilebiliyoruz.
İlk basılı Türk yemek kitabı Melceü’t-Tabbâhîn: Aşçıların Sığınağı’nın basımı 1844 yılına dayanıyor. Kitabın yazarı olan Mehmet Kamil, Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane’nin hocalarından birisi… Tıp konusunda uzmanlığı olan birisinin bu kitabı yazması o dönem için hiç garip karşılanmamış. Çünkü birkaç el yazması dışında tüm yemekle ilgili kitaplarımız aslında beslenme ve sağlık üzerine yazılmış. Bu kitaplarda temel konu ise yiyecekler, içecekler ve baharatların insan sağlığına etkileri olmuş.
Aşçıların Sığınağı kitabı yayınlandıktan sonra 9 baskı daha yapmış ve farklı dillere de çevrilmiş. 12 bölümden oluşan kitapta 288 farklı tarif yer alıyor. Tarhana çorbası, ekşili çorba, domatesli pilav, tarator gibi bugün de bildiğimiz yemeklerin tariflerini kitabın içinde görmek mümkün.